Yerküre içerisindeki kırık(fay) düzlemleri üzerinde biriken biçim değiştirme enerjisinin aniden boşalması sonucunda meydana gelen yer değiştirme hareketinden kaynaklanan titreşimlerin, dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzünü sarsması olayına “deprem” denir.

Deprem Nasıl Oluşur ve Türleri Nelerdir ?

Depremin nasıl ve neden oluştuğunu anlamak için öncelikle yerkürenin iç yapısını bilmek gerekir. Yerkürenin iç yapısı hakkında, jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen verilerin desteklediği bir yeryüzü modeli bulunmaktadır. Bu modele göre, yerkürenin dış kısmında, yaklaşık 70-100 km kalınlığında bir taşküre vardır. Kıtalar ve okyanuslar bu taşküre içerisinde yer alırlar. Litosfer ile çekirdek arasında kalan ve kalınlığı 2900 km olan katmana da Manto adı verilir. Taşküre’nin(Litosfer) altında Astenosfer denilen yumuşak Üst Manto bulunmaktadır. Burada oluşan kuvvetler özellikle konveksiyon akımları nedeni ile, taş kabuk parçalanmakta ve birçok “Levha”lara bölünmektedir.

Üst Manto’da oluşan konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmaktadır. Konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe Litosfer’de gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla Levha’ların oluşmasına neden olmaktadır. Halen, 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar bulunmaktadır. Bu levhalar, üzerinde duran kıtalarla birlikte Astenosfer üzerinde serbest halde yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla hareket etmektedirler. Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magma da okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Manto’ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay Litosfer’in altında devam edip gitmektedir.

Levha hareketlerine ilişkin yaklaşım ilk kez Alman bilim adamı Alfred Wegener(Continental Drift, 1915) tarafından ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre; günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce levha hareketleri sonucu yer yüzündeki tüm kıtaların bir araya gelmesi ile oluşmuş olan dev kıtaya “Pangea” denmiştir. Pangea sonradan ikiye bölünmüş, bu bölünmeden sonra güney de kalan kısmına Gondvana, kuzeyde kalan kısmına Larissa adı verilmiştir. Gondvana sonradan Antarktika, Güney Amerika, Avustralya ve Afrika Kıtaları olarak ayrılmıştır. Larissa ise Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya Kıtaları olarak ayrılmıştır.

Depremlerin Oluşum Yerleri ve Türkiye’nin Durumu

Deprem, herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda oluşabilir. Yerküre üzerinde oluşan depremlerin büyüklüğü ve neden oldukları zararlar göz önüne alındığında iki ana deprem kuşağı en çok ilgi çeken bölgelerdir. Bunlardan biri Büyük Okyanusu çevreleyen ve özellikle Japonya üzerinde etkili olan Pasifik Deprem Kuşağı (Yeryüzündeki depremlerin yaklaşık %81’i bu kuşakta meydana gelir.), diğeri ise Cebelitarık’tan Endonezya adalarına uzanan ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz-Himalaya deprem kuşağıdır (%17’si de bu kuşakta oluşur).Genel olarak depremlerin, kabuğu oluşturan levhaların sınırlarında oluştuğu söylenebilir.

Türkiye’nin bulunduğu bölgede büyük levhalar arasında küçük birçok levhanın olması, Türkiye’nin büyük bir bölümünün deprem kuşağı içinde yer almasına neden olur. Türkiye, üç büyük levhanın etkisi altındadır. Avrasya, Afrika ve Arap levhaları. Anadolu’nun büyük bir kısmının yer aldığı Anadolu levhası, Avrasya levhasının küçük bir bölümüdür.

Bu levhalar arasındaki etkileşim şöyledir: Afrika levhası, Akdeniz’de Helenik-Kıbrıs Yayı denilen bölgede, Avrasya (veya onun bir parçası olan Anadolu) levhasının altına dalar. Arap levhası ise Kızıldeniz’deki açılma nedeniyle kuzeye doğru hareket eder ve Anadolu levhasını sıkıştırır. Bu sıkıştırma sonucu Bitlis Bindirme Zonu (Bitlis Kenet Kuşağı) oluşmuştur. Sıkıştırma halen sürdüğü için, Anadolu levhası kuzey ve güneydeki fay hatları boyunca batıya doğru hareket eder. Anadolu levhasının kuzey sınırı, bir bölümünde 17 Ağustos depreminin oluştuğu Kuzey Anadolu Fayı’dır. Güney sınırını ise, Helenik-Kıbrıs Yayı ile Doğu Anadolu Fayı oluşturur. Arap levhasının sıkıştırması sonucu batıya kayan Anadolu levhasının sınırlarında ve Afrika levhasının Avrasya levhasının altına dalması sonucu Akdeniz’de ve Ege Graben Sistemi içersinde depremler meydana gelir. Ancak Arap levhasının sıkıştırması bu bölgelerdeki hareketlenme ile tamamen telafi edilemediği için İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde de içsel deformasyon nedeniyle depremler olabilmektedir.

Deprem(Sismik) Dalgaları

Deprem anında, blokların ani olarak kayması ile deprem dalgaları üretilir ve bunlar kayaçlar içerisinde odaktan çevreye doğru yayılırlar. Deprem dalgaları P, S ve Yüzey Dalgaları olarak üç gruba ayrılır;

P dalgaları:

Kayıtçılara ilk ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı, kabuğun yapısına göre 1.5 ile 8 km/sn arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna paraleldir(Bu yüzden Boyuna Dalgalar olarak ta isimlendirilirler). Yıkım etkisi düşüktür.

S dalgaları:

Kayıtçılara ikincil olarak ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı P dalgası hızının %60’ı ile %70’i arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna dik ya da çaprazdır (Bu yüzden Enine Dalgalar olarak ta isimlendirilirler). Yıkım etkisi yüksektir.

Yüzey dalgaları:

Dünya’nın yüzeyi boyunca yayılan, P ve S Dalgaları’ndan sonra kayıtçılara gelen ve depremlerde esas hasarı yapan dalgalardır. Bu dalgalar Rayleigh ve Love dalgalarıdır.

Deprem Parametreleri

Oluşan bir deprem,”Deprem Parametreleri” olarak isimlendirilen odak noktası(hiposantr),dış merkez(episantr), şiddet, magnitüd vb. gibi kavramlarla daha iyi açıklanabilmektedir.

Depremin Merkezi (Odak Noktası, Hiposantr):

Yer içerisinde deprem enerjisinin ortaya çıktığı noktadır. Aynı zamanda iç merkez olarak ta isimlendirilir. Aslında odak noktası, bir nokta değil bir alandır ancak uygulamalarda nokta olarak edilmektedir.

Depremin Merkez Üstü (Dış Merkez, Episantr):

Odak noktasına en yakın olan yeryüzündeki noktadır. Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en kuvvetli olarak hissedildiği alandır.

Odak Derinliği:

Deprem enerjisinin açığa çıktığı noktanın yeryüzüne olan en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır. Yani, Odak Noktası(Hiposantr) ile Dış Merkez(Episantr)arasındaki mesafedir.Depremler, odak derinliklerine göre sınıflandırılırlar. Bu sınıflandırma, tektonik depremler için geçerlidir. Yerin 0-60 km. derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir. Yerin 70-300 km. derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Derin depremler ise yerin 300 km.den fazla derinliğinde olan depremlerdir. Türkiye’de olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-60 km. arasındadır. Orta ve derin depremler daha çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur. Derin depremler çok geniş alanlarda hissedilir , buna karşılık yaptıkları hasar azdır. Sığ depremler ise dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler.

Şiddet:

Herhangibir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadır.Depremin şiddeti, yapılar, doğa ve insanlar üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğü, odak derinliği, uzaklığı yapıların depreme karşı gösterdiği dayanıklılık dahi değişik olabilmektedir. Şiddet; ölçümlere dayalı değildir, tamamen gözlemsel verilere dayanır. 17 Ağustos 1999 İzmit depremi Eşşiddet Eğrileri;

Magnitüd:

Depremde açığa çıkan enerjinin bir ülçüsüdür.Prof .Richter, episantrdan 100 km. uzaklıkta ve sert zemine yerleştirilmiş özel bir sismografla (2800 büyütmeli, özel periyodu 0.8 saniye ve %80 sönümü olan bir Wood-Anderson torsiyon Sismografı ile) kaydedilmiş zemin hareketinin mikron cinsinden (1 mikron 1/1000 mm) ölçülen maksimum genliğinin 10 tabanına göre logaritmasını bir depremin “magnitüdü” olarak tanımlamıştır.

Depremlerin Ölçülmesi

Aletle depremlerin ölçülmesine yönelik ilk aygıt; M.S. 132 yılında Çinli filozof Chang Heng tarafından icat edilmiştir. Bu aygıt ayaklı bir vazo üzerine eşit aralıklarla yerleştirilmiş 8 tane ejderha başı ile vazonun ayağı üzerine yerleştirilmiş 8 tane kurbağadan oluşur. Kurbağların açık olan ağızları ejderhalara doğru dönüktür. Deprem sırasında ejderlerden bazıları ağızlarındaki bilyeyi kurbagaların ağzına düşürür. Hangi ejderin bilyesi düşmüşse sarsıntının doğrultusu o yödedir. Aletin kendi bulunduğu yerde hissedilemeyen yaklaşık 750 km uzaklıklardaki depremleri algılayabildiği söylenmektedir. Aletin gövdesini oluşturan vazonun içerisinde ne tür bir düzenek olduğu bilinmemektedir. Bu konudaki en yaygın görüş, vazo içerisine çok duyarlı bir sarkaç’ın yer aldığı şeklindedir.

Günümüzde deprem ölçümleri, sismograf denilen modern cihazlarla yapılmaktadır. İlk kullanılabilir sismograflar IX. yüzyılın son çeyreği içinde Filippo Cecchi, James Ewing ve Thomas Gray gibi sismologlarca geliştirilmiştir. Günümüzde, depremler anlık olarak kaydedilmekte ve veriler kısa süre içerisinde deprem istasyonlarından uydu aracılığı ile ana merkezlere aktarılabilmektedir.

ksmm

Magnitüdü Tanımlayan Ölçekler

ML (Richter Ölçeği): 1930 yılında Charles Richter tarafından geliştirilmiştir ve dalga genliğinin logaritması olarak tanımlanır. Diğer tüm ölçekler Richter ölçeği temel alınarak geliştirilmiştir.

Ml: Richter’in Richter’in orijinal bağıntısına göre hesaplanır. Sığ, yakın ve küçük depremler için kullanılır(Lokal magnitüd).

Mb: P ve S dalgalarının genliği baz alınarak hesaplanır(Cisim dalgası mag.(Body-wave magnitude)). Mb = log10(A/T) + Q(D,h)

Burada; A : tanecik titreşimlerinin (ground motion) genliği (micron);
T : peryot (saniye); Q(D,h) düzeltme faktörü, episantır ile kayıtçı arasındaki uzaklığın (D -derece) ve odak derinliğinin ( h -kilometre) fonksiyonu.

Md :Çok küçük ve yakın depremlerin süresi kullanılarak hesaplanır(Süre büyüklüğü).

MS :Yüzey dalgalarının genliği baz alınarak hesaplanır(Surface-wave magnitude). MS = log10 (A/T) + 1.66 log10 (D) + 3.30

Mw :Açığa çıkan enerjinin sismik momentinden(Moment magnitude).

Sismik moment; deprem üreten kaynağın büyüklüğünün bir ölçüsüdür ve şu şekilde hesaplanır; Mo=mAu
Burada m kayaçların makaslama gerilmesine gösterdikleri direnç, A fay düzeyinin kırılan (yani kayan) kesimi, u da fay boyunca meydana gelen ortalama ötelenme, yani kaymadır. Burada çok önemli bir husus, u ile fay uzunluğu arasında bir ilişki olmasıdır. u ne kadar çoksa, fay da o denli uzun olmalıdır.
Momentten hareketle moment büyüklük şu formülle hesaplanır: Mw = 2/3 log10(MO) – 10.7

Me :Depremin oluşturduğu enerji yayılım miktarı, yapılarda meydana gelen hasar potansiyelinin ölçüsü(Burada enerji birimi erg’tir.)

Me =2/3 log10E-9.9 Magnitüdün her 1 birimlik artışı için sismik enerji miktarı yaklaşık olarak 32 kez artar.

Oluşmuş herhangi bir depremden sonra, depremin magnitüdüne ilişkin farklı değerler verilmesi ve ülkeler veya kurumlar arası farklılıklar; genellikle, yukarıda belirtilen değişik hesaplama tekniklerinden kaynaklanmaktadır.

Depremler Önceden Belirlenebilir mi?

“Depremler önceden tahmin edilebilir mi? Sorusu bir çok kişi tarafından bilim adamlarına yöneltilmektedir. Bu sorunun katı bir bilimsel değerlendirme içindeki yanıtı “hayır”dır. Ancak, bu yanıta karşılık, bilim adamlarının dikkatini çeken ve deprem habercileri olarak da nitelendirebileceğimiz bazı ilginç olaylar deprem öncesinde gözlenmiştir(Dr.Philip WATTS, CALTECH).”

Mevcut bilimsel olanaklarla, oluşabilecek bir depremin zamanı ve tam olarak koordinatları bilinememektedir. Ancak Dr.Watts’ında ifade ettiği gibi deprem öncesinde doğada ilginç olaylar gözlenmekte, yerküre içerisindeki jeolojik ve jeofizik değerler değişmektedir. Günümüzde, doğadaki bu olaylar ve yerküre içerisindeki bu değişimler belirli zaman aralıklarında izlenmekte, incelenmekte ve ölçülmektedir.Bu işlemler sonucunda da son derece kompleks olan bu doğa olayının önceden belirlenebilmesine yönelik çalışmalar sürmektedir. Ancak, günümüzde olası bir depremin koordinatlarını(yerini), zamanını ve büyüklüğünü önceden belirleyen bir teknoloji veya yöntem yoktur.

Depremleri önceden tahmin etme konusunda Dünya’da tek sayılabilecek çalışma 1975 yılında Haicheng’te(Mançurya/ÇİN) meydana gelen depremdir. Şehrin %90’ının yıkılmasına karşın can kaybı olmamıştır.

Depremlerin önceden belirlenebilmesi için kullanılan ve gözlenen olaylar şunlardır; yerkabuğu biçim değişiklikleri, eğim değişimi, öncü depremler, odak derinliği, fay sürünmesindeki değişim, deprem dalga hızları, yer manyetik alanındaki değişimler, özdirenç, doğal elektrik alan, yeraltı su düzeyi, kuyu ve kaynak sularında radon gazı oranı, petrol kuyularında verim değişimi, yeraltı suyu içeriğindeki değişimler, tsunamiler, sudaki kimyasal değişimlerin izlenmesi gibi jeofizik jeolojik ve jeokimyasal yöntemler kullanılmaktadır. Ayrıca bazı hayvan ve bitki davranışlarını da esas alan araştırmalar mevcuttur.

Depremlerin önceden belirlenmesi araştırmaları kapsamında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile TÜBİTAK-Marmara Araştırma Merkezi arasında 2000’li yıllarda başlayıp halen günümüze kadar devam etmekte olan işbirliği protokolleri gereğince Marmara Bölgesi’nde olası deprem etkinliğine bağlı olarak soğuk/sıcak su kaynaklarında fiziksel ve kimyasal parametrelerin değişimi ile sismoloji, GPS ve uydu verileri yardımıyla, kabuk deformasyonlarını işaret eden bazı parametrelerin izlenmesi ve bu parametrelerdeki anomalilerin, eğer varsa depremlerle olası ilişkilerinin saptanması projesi uygulanmaktadır. Marmara Denizi’ni çevreleyen kara alanında aktif faylar boyunca ve/veya yakın çevresinde stratejik konuma sahip soğuk ve sıcak su kaynaklarında kurulmuş olan hidrolojik, toprak radon gazı, su içerisinde radon gazı ölçüm istasyonundan alınan veriler günlük bazda ölçüm yoluyla izlenmektedir. Bu projeden; deprem öncesi kabuk hareketlerinin, yüzeye çıkan suların fiziksel ve/veya kimyasal özelliklerinde ölçülebilir ve güvenilir değişikliklere (anomalilere) neden olduğunun saptanabilmesi durumunda, yetkilileri depreme karşı uyarma ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlama gibi ölçülemez yararlar sağlanacaktır.

Tarihi Depremler ve İstanbul’a Etkileri

Tarihsel depremlere bakıldığında, M.Ö. 2000 yılından günümüze bir çok yıkıcı depremin Marmara bölgesini etkilediği görülmektedir.

heq 1

1509, 1766 ve 1894 depremleri son 500 yılın yıkıcı depremlerindendir. Son 100 yıllık dönemde ise depremler artık modern cihazlar ile kaydedilmektedir. İBB – B.Ü. Kandilli Rast. UDİM işbirliği çerçevesinde Marmara Denizi ve çevresinindeki son 1 yıllık deprem aktivitesi ise;

1yıl

 

Yararlanılan Kaynaklar

  • İBB -TÜBİTAM MAM YDBE ortak bilimsel işbirliği projeleri(2002 – 2010)
  • İBB – B. Ü. Kandilli Rast. UDİM ortak bilimsel işbirliği projeleri
  • İBB – JICA Mikrobölgeleme Projesi
  • İBB Avrupa Yakası Mikrobölgeleme Projesi
  • İBB Anadolu Yakası Mikrobölgeleme Projesi
  • İBB Deprem ve Zemin İnc. Müd.- “Deprem Zararlarından Korunmak İçin  Yapabileceklerimiz”
  • Prof.Dr. Okan TÜYSÜZ
  • Uğur KURAN(Afet İşleri G.M.)
  • İTÜ Jeofizik Müh. Bölümü
  • TÜBİTAK Bilim Teknik
  • Dr.Philip WATTS(CALTECH)(Bilim Teknik)
  • İstanbul Ünv. Jeofizik Bölümü(Dr. Ferhat ÖZÇEP)
  • Doç.Dr. Ahmet Cevdet YALÇINER(Bilim Teknik)
  • www.usgs.gov
  • http://www.cwb.gov.tw
  • www.deprem.gov.tr
  • http://www.sayisalgrafik.com.tr/
  • http://www.jeofizik.org.tr/